17 Eylül 2018 Pazartesi

KEMALİST ÖĞRETMEN MİNE BÜLBÜL 'MARLOW cini'


'MARLOW cini'
16 Eylül 2018
Marlow'un öldürülme nedenini anladığımdan, beri gerçek beynim de çakılı!
    Eskiden bir sanat severdim, sanat ile ilgilenir politik olaylardan olabildiğince uzak dururdum.  Shakespeare'e bayılır onun tam bir kapitalist örneği, olduğunu eserlerinde görürdüm.  Sonra Goethe'yi okudum şiirelirini çok aptalca buldum, bence ruhu şeytani bir adamdı!
   Doğru iz sürdüğümü Marlow'u bulunca anladım. Anladım ki, bu sanatın babası Marlow! Marlow'un hayatına ait kısacık yazılar okudum. Korkunç sonu beni etkiledi! Daha önceden tanıdığım Wilde ve Nietzsche'nin bana tersten düşünmeyi öğretmişti ve hiç bir şey anladığımız kadar değildi çok daha fazlası vardı Salvador Dali'nin anlayışımda geliştirdiği feraseti atlamak haksızlık olur. Ve ben sanat gibi üst bir akıl ile yüzerken bir deniz dibi cinine aşık oldum! Gittikçe derinlere çekiliyor, yüzeydeki zenginliğin köklerini bulmaya davet diyordu! Büyük iştahla aranıyordum saatin, zamanın yerin, işin, aşın öneminin zorlayıcılığı ancak koparıyordu! Bütün vaktimi deniz dibinde geçirmeye adamak istiyordum ve elbet beni alıkoyan hayati eylemlerin mecburiyeti! Ne çok isterdim yukarı çıkma zorunluluğu olamadan diplerde gezinmeyi. Yapmadım mı yaptım, ancak hiç yetmedi! Doymadım!  Hala sık sık diplere dalmak deniz dibi ciniyle bir olmak, her midyenin içini açmak, incilerin rengine bakmak , nedenler, niçinler, kimler, kim içinler bunların cevabı! İşte benim  hayatımın hikayesi buydu!
     Durduğun yerde kalma! Dupduru su bile olsan, yosun tutarsın! Akıp çağlamak, kendini bir aşka bağlamak, gerekli! Yaşam arkanda bir şey bırakabilirsen yaşamdır!
  Ben böyle, sanat envanteri ile sevişirken siyasi olayların zorlayıcılığını algıladım! 12 Eylül ile apolitik olan kuşaktan olduğumdan, algılarım küntleşmiş, eşiği yükselmişti, öyle kolay siyasi olmam çok da mümkün görünmüyordu. Siyasetin bir yaşam algısı olduğunu çok sonraları kavrayabildim. Siyaset yaşamı karşılayabilme ve verdiğin cevapların derinliği, derinlikteki biçimdi. Ellisinden sonra olduğumu fark ettim. Çok siyasi bir duruşa sahiptim bu anlaşılacak anlamda politik duruş değildi. Parti vs ilgimi çekmiyordu. benim ilgimi çeken genel gidişattı.   

HAL ve GİDİŞ VAHİM !

    Memleketimde öyle eylemler oluyordu ki, yükselmiş eşiklerimizi bile aşmıştı! Tıpkı Osmanlı'nın son günlerindeki Halk gibi! Elimizden geldiğince uzak durmalıydık ve kendimizi sürekli ketlemeyi marifet sayıyorduk! 'Biz politikaya karışmayız!', 'Bizim işimiz eğitim', 'Siyaset bizim alanımız değil!'... Bir sürü aldatıcı, kendini hiçleyen, kandıran cümle ile neredeyse emekli olmaya yaklaştık! Dünyamız küçüktü derinliğimiz ancak diz boyu!
Sığ dedimse mesleki alanda sığ olamadım, hiç hiç! Kavga etmediğim ne müdür kaldı, ne öğretmen en kötü tarafım budur zaten. İnsanları kullanarak bir araç görmek yerine, direk yüzüne yüzüne haykırmak! Ne elde ettik hiç! Yanlış yöntem!
     Eğitim formasyonum bütün öğretmenler beş basacak kadar kuvvetli idi! Sınıfta ürettiğim çözümler, bilgimi görgümü açığa vuruyordu, ama kimse anlamıyordu! Fark etmez! Ben beni biliyordum da onay alamamanın getirdiği doyumsuzluk isyan ile beni zaman zaman yokluyordu! İşte o zaman kendi tabirim ile 'anırıyordum' bu tabiri affedin ama gerçek bu eşek gibi uysal akıllı bir hayvan yoktur! En yoksulun yükünü eşek çeker. En ucuz araçtır. Bütün karayolları eşeklerin izleri ile yapılır ama kimse hakkını teslim etmez zavallı hayvan itile, kakıla iş yapar, kimse ihtiyaçlarını karşılamaz  'anırınca da'  kabahat olur!
    İşte böyle işin özeti bu! Bizde işi sessiz yaparsanız kıymeti yoktur! Reklam yapacaksınız, parlatacaksınız, biri bin edip, para babalarının avucunda, damıtacaksınız!
 Eriyecek, biçimleneceksiniz,akılınızı, kaleminizi ufak, ufak, ince, ince satacaksınız ama kimse anlamayacak!
İşinizi büyük bir ustalıkla çevireceksiniz!
Tıpkı Goethe gibi bulduğunuz inciyi işleyip, allayıp pullayacaksınız, kapital gücünü kullanıp, üstüne Enstitü kuracaksınız! Sen bir beyaz yakalısın! İstediğin atı parayla oynatmaya haizsin! Napolyon boş yere dememiş para,para!
     İşte aslı bulmak böyle bir şey 'Faust' önemli bir eserdi ve ben hiç beğenmemiştim! Çünkü içinde yalanlar sezdim, alt beyni sezdim ve sonraları Atatürk'ün Goethe ile ilgili sözlerini okuduğumda yine hayran oldum ben hislerimin adını bilgisizliğimden ötürü koyamıyordum ancak Atatürk nasıl bir bilgi deryasına sahip ise adını koymak  bir kenara geri çeviriyor neredeyse kendi silahı ile onu ele geçiyordu .. Ben işte Atatürk'e olan gerçek tutkumu, bu deniz dibi cinleri sayesinde edindim! Şizofrenler gibi her şeyden şüphe ederek bakmak bazen insanın sağlığını bozacak seviyeye bile geliyor ve bozulmuyorsa bilgiden bozulmuyor. Çünkü esrar perdesini kaldırabilirsen gerçeğe ayyıyorsun eğer yeterli alt bilgiye sahip olmadan, dip bilgiye eriştiysem paniklediğim oluyor olgunlaştım artık yada bilgi düzeyim arttı eskisi gibi heyecana kapılmalarım yok!
Eğer Atatürk kadar bilgili olsaydım işler gerçekten kolaydı! Biz sadece izlerini takip etmekte bile güçlük çekiyoruz! Neden? Çünkü bilgi düzeyimiz O'na erişeeemiiiyooorr . Bazılarının erişiyor ma onlarında kişisel menfaatleri koyuvermiyor ki, doğruyu sesletsin! Yoksa, göbeği şişirip Urallar'da son model gezebilmek mümkün mü? Lüx yatlarda JeoloJik araştırmalar, Fisky yudumlarken kazılar yapmak!
Neyse daldırdım yine siyasi olmak diyordum, 'bir yaşam algısı ve bilgin görgün ile verdiğin cevapların bütünü.'
Bunun siyaset ortamında olması da şart değil! Yani dar anlamı ile parti odası, parti örgütü vs değil! Otobüste ayakta durmak, bile bir siyasi eylem veya yer ver vermek veya verilen yere nasıl oturduğun, giyinmek, okumak, her şey her şey!
    Geçenlerde bir spor Klubünün başkanı Atatürk posterini siyasi bulmuştu da, çok hak vermiştim ve yazdım 'evet siyasidir!'
    'Atatürk posteri siyasidir!', 'İstiklâldir, İstikbâldir ve emperyalizme atılan tokattır' Bayrağa, 'bu bayraktır' diyenin de aklından zoru vardır. Herkes onun bayrak olduğunu biliyorsa söylemenin gereği nedir? Sandalyeye bu sandalye diye bağırana deli derler ama sizinki delilik değil! 'Gereklilik' gereği şudur; uymak, kitabına uydurmak! Goethe'de böyle yapmıştı yeni değil bu olanlar!
 Ne hallere düştük gerçeği söyleyene deli diyeceğiz nerdeyse! İstibdat dönemleri böyledir! Akıl ve delilik çizgisi kol kola girmiş birlikte gezerler!
ATATÜRK 'İSTİKLAL dir, İSTİKBAL dir.'

     Başlık atmaz isem bu iş uzayacak halının tozu, delinin sözü bitmez imiş!
      Kemalizm ile tanışmam, küçük bir partinin toplantısına katılmak ve Başkanının anlattıkları ile oldu, Anlamam için sunucu Başkanı, iki üç kere can kulağıyla dinlemem gerekti sonra anneme sorduğumda aldığım cevap beni iyice emin olmaya itti. Tabii o günlerde Hakkı beyin beynimize çaktığı kıvılcım beni esir etti! işte o gün bu gün ben böyleyim! Partinin iş yapma yöntemleri ve  sosyal hayatı çok çaba sarf etmeme karşılık doku uyuşmazlığı nedeni ile son buldu ama bilgi, bilgi son buldu mu? Hayır asla!
  Ben sevdaya tutuldum bir kere, örselenmek, yanmak umurumda değil! Bu politika denen sosyal ortamlarda ne kazıklar yedim, ne aldatmacalara, ne sapkınlıklara maruz kaldım! Hepsini andıkça midem bulanıyor! Ne kullanıldım ne kullanıldım. Esrarkeşler gibi her defasında bir umutla, her güzel duyguyla, aldatıldım, oynandım! Afiyet olsun da ben değil siz eksildiniz! ben kişilere değil aşka bağlandım.
    Her politik kişi kendi liderliğinde beni müridi olarak saflarına katmak istedi ama artık benden çekiniyorlar! Teklif dahi gelmiyor yine de bazı cesaretkarlar çıkmıyor değil! Onların bütün derdi benden faydalanmak, bunu biliyorum artık ve iyi bir yöntem yakaladım onu da, Atatürk'ümden öğrendim 'olur' diyorum. Sonra şartlarımı sıralıyorum. 'Bunlar olursa neden olmasın' 'hay hay' diyorum. Artık ayakları çekildi!  

BAŞÖĞRETMENİM ATATÜRKÜM
     Atatürk'ümü çok seviyorum 'O' benim en iyi öğretmenim! Her ne yazdığını, yaptığını okudum ve uyguladım ise yaşamımda yeni bir nitelik oluştu, bilim oluştu!
      Onun için gevezelerle vakit geçirmemeye özen gösteriyorum, bundan sonra hata yapar mıyım? Evet, yine yapabilirim! Çünkü içimde durmadan yenilenen, bir umut mumu yanıyor, yine kitabına uydurup kullanabilirler mi?      Bence evet yaparlar!    
                Bende bu AŞK varken o l a b i l i r !
         Ben 'Deniz Dibi Cini'ne aşık oldum her an vurgun yiyebilir, 
                                             her an da kimsenin cesaret edemediği renkleri görebilirim!
                                            HAYROLSUN !

6 Mayıs 2017 Cumartesi

ÖZÜM

ATATÜRK'ÜN CUMHURBAŞKANLIĞI FORSU
ATATÜRK ANITI  KONYA

                                             ÇOCUKLUĞUM

1940 Yılların ilk başlarında doğmuş anne babanın ilk çocuğu olarak Konya Ereğli de 19/09/1964 de dünyaya geldim.Annem ve babam KONYA KIZ ÖĞRETMEN OKULU
ATATÜRK KONYA MUALLİM MEKTEBİNDE
mezunu olup yetişmemde etkisinin önemli olduğunu düşünüyorum.Yaşım 7 olasıya kadar köylerde büyüdüm hep kendimi nadiren çıkmayı başardığım köy tepelerinde çiğdem toplarken hatırlıyorum yada en güzelinden, o anılar kaldı belleğimde. Ne güzeldi, o günlerde bize uçsuz bucaksız gelen dağlarda, tepelerde küçücük sarı bir renk aramak. Köyden arkadaşlarım ile yine okuldan arkadaştık ama kardeşimle ben öğretmen çocuğu olduğumuzdan onlar kadar becerikli ve özgür olamadık hiç bir zaman. Babam kızgın sinirli çok kuralcı bir adamdı, çok titiz, ve kolayca evimiz, evimiz dediğim küçücük oda. Odanın, dışına çıkmak nadiren yapabildiğimiz bir işti ve zannedersem babamın şehre gittiği günlere denk geliyordu. Dışarıda olduğumuz süre içinde de kalbimiz bir tüpürtüyle, endişeyle oynuyorduk. Bu ise ciddi bir eziyetti. Bende daha sonraları hiç bir oyuna konsantre olmayacak bir özre sebep olmuştu . Hala oyun oynamak konusunda sıkıntılı ve sabırsız anlamaz bir yapım vardır. Oyun oynamaktan sıkılırım, bunalırım . Zannedersem o günlerde belleğime attığım duygu rengi bu, oyun oynama  konusunda  hep aynı endişe duygusunu bilinç altımdan çıkarıp bilincime yolluyor ki; ben sıkılıyorum ve benliğimde bir tehdit unsuru olarak algılayıp kaçıyorum. Yinede dağlarda çiğdemler her türlü tehditlere karşın öyle güzel öyle özgür ve çekiciydi ki yarım asırdır hafızamdaki güzelliği hiç solmadı . Hala güzel ve  zannediyorum ki, hep de güzel kalmaya bütün sarılığıyla gönlümdeki ebem kuşağındaki yerini koruyacak.
ANKARA CİVARINDA SARI ÇİĞDEM
Ankara'nın imrendi köyünde okula başladığımı ilk öğretmenimin adı Jale. Jale ile aynı yatakta yattığımda, bendedir hala. İz bıraktı mı? Dersek çok ta değil derim. Sadece birleştirilmiş bir sınıftaki okul hayatı ilginç gelmişti, bana. Büyük küçük herkesin ödevi aynıydı. İz bırakmadığına göre öğretmenimin bende bir etkisi yok, olamamış. Küçücük iki göz oda hatırlıyorum, o günleri oturduğumuz oda da ben den sadece bir yaş küçük kız kardeşim ile. Annem okuldan gelesiye kadar elimizde işler kendimizi oyalar mümkünse pencerenin önündeki somyadan kalkmak yasakmış gibi oturduğumuz yerde bir takım işler yapardık. Elimizde genellikle ipler şişler vs oluyordu.